,

Edirne Otelleri

Bugün alabildiğine batıya gidiyor; ülkemizin “Der-i Saadet”i, şenlikler kenti, Avrupa sınırımız Edirne’de duruyoruz. Edirne Otelleri'nde konaklarken camileri, külliyeleri, tarihi evleri ve hanları geziyor ve yolculuğumuzu Edirne peyniri, piyaziye, kavala kurabiyesi ve badem ezmesi ile taçlandırıyoruz.

Edirne Otelleri ve Gezi Rehberi

Edirne Otelleri

Biz Edirne butik otel olanaklarında birini değerlendiriyor ve odamıza yerleştiğimiz gibi sabahın erken saatlerinde çıkıyoruz. Uzun bir yürüyüş yapacağımız için altımıza spor ayakkabılarımızı çekiyor ve gezimize 2. Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesi’nden başlıyoruz. 15. Yy’da yapılmış külliyenin yüze yakın kubbesi var. Çıktıktan sonra Tunca Nehri’ni geçiyor ve 15 dakika içerisinde bir erken Osmanlı mimari örneği olan Deveci Han’a ulaşıyoruz.

Han yolunu takip ederek Sokullu Mehmet Paşa Hamamı ve Makedonya Kulesi'ni görüyoruz. Hamama varmadan sola dönünce Saatli Medrese’yi görüyor ve Edirne Kent Müzesi’ne doğru yol almaya başlıyoruz. Arkeoloji ve etnografya bölümlerine sahip müzeye varmadan Yusuf Hoca Çeşme'si ile karşılaşıyoruz; Edirne’de göreceğimiz çok sayıdaki çeşmeden sadece biri.

Müzeden sonra genişçe bir caddeye çıkıyor ve Merkez Saray Hamamı’nı görüyoruz. Hamamın hemen arkasında Türk ve İslami Sanat Eserleri Müzesi bulunuyor. 14 odası, 4 galeri salonu ve avlusunda sergi yapılan müze gerçekten görülmeye değer. Bahsettiğimiz genişçe yolu takip ederek gezimizin belki de pik noktasına, en kıymetli bölümüne ulaşıyoruz: Selimiye Camii.

Edirne’de çok sayıda camii var ama Selimiye, hikayesini sık sık duyduğumuz, Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği o önemli bina. Mermer işçiliğinin sınırlarının zorlandığı mihrabı ve minberi özellikle ilgimizi çekiyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yerini almış bu görkemli camiyi zorla da olsa bırakıyor ve yolumuza devam ediyoruz.

Gezimizin şu saatlerinde, yürüdüğümüz yolun ve öğlen sıcağının etkisiyle bize bir sıcak basıyor ve acaba Edirne havuzlu otellerinden mi yer ayırsaydık diye düşünmeden edemiyoruz. Yine de durmak yok yola devam diyerek, önce Yemiş Kapanı Hanı’nı ardından da Mezitbey Çukur Hamamı’nı görüyoruz. 

Önümüze çıkan tarihi Bedesten Çarşısı ise neşemizi bir kere daha yerine getiriyor. 15. Yüzyıl başlarında yapılan ve Evliya Çelebi’nin de Seyehatnamesi’nde kaleme aldığı çarşıyı içindeki takılar sebebiyle zamanında 60 gece bekçisi koruyormuş. Biz takılarla pek ilgilenmesek de 17. Yüzyıldan beri yapılagelen mis sabunu ve Edirne ananesinde önemli bir yeri olan aynalı süpürgeden alıyoruz.

Pazardan D100 yolu boyunca ilerleyerek Tarihi Rüstem Paşa Kervansarayı’nı da görüyor ve artık yorgun bacaklarla Eski (Ulu) Camii’ye ulaşıyoruz. 2. Ahmet ve 3. Mustafa’nın kılıç kuşandığı bu 9 kubbeli camiyi de geçince hemen arkasındaki Lise Müzesi’ne girmeden edemiyoruz. 

Şu noktada, gördüğümüz bunca bina ve tarihi yapının ardından, bu geziye başlamadan kafamızı kurcalayan Edirne otelleri fiyatları çok manasız gelmeye başlıyor, zira Edirne’ye mutlaka gelinmesi gerekiyor.

Daha Sviti Konstantin Kilisesi, Bulgar Kilisesi ve Sarayiçi Balkan Şehitliği’ni görmek istiyoruz; ancak onları ertesi güne saklayarak yemek yemeye gidiyoruz. Rumeli musakkası, ciğer tava ve mutancana gibi yöresel yemeklerden donatıyoruz masaya ve gezimizin Çeltik Kültür Sanat Festivali zamanına denk geldiğini öğrenerek hemen İpsala otellerinden yer bakmaya başlıyoruz. İpsala’da ne mi var? Onu da İpsala yazımıza bırakarak Edirne’de keyifli gezmeler diliyoruz.